MEVLİT YEMEĞİ 4

Kemal, Nebi’nin söylediği sözlere içerledi. Kendi kendine “O kadar masraf ettim, hala ne diye pinti görünüyorum?” diye söylendi. On ya da on beş dakika içinde Kemal’in yeğeni Süleyman ve arkadaşları yemekleri dağıtmışlar, sıra Kemal’in oturduğu tarafa gelince bu sıradan ilk yemeği Necip’e uzatmışlardı. Necip bir yemeğe bir Kemal’e baktıktan sonra Kemal’e hafifçe sokularak:

-Kardeşim, pilavın üstüne mercimek mi dökülmüş?

-Ne mercimeği Necip, kör tarafına mı denk geldi? Kavurma o kavurma!

-Etin kıymasını, kemiklisini, kuşbaşını çok gördüm. Çok yerde severek doya doya yedim de çekirge başına yeni denk geldim. 

Dışarıdan bakan bir göz şu ana kadar Kemal’i haklı saysa da, şu andan sonra hem yeğeninin hem de aşçının parayı istemelerine hak verirdi. Hani durumu olmasa da almasa, kimse ses etmezdi ama Kemal’in babasından kalan servet bin gün üst üste, üstelik her gün bir tosun kesilmek şartıyla mevlit yapılsa yine de bitmezdi. Ama Kemal’in huyu böyleydi. Babasının mevlidine Necip ile Nebi’yi babasını övmek için tutmuş, onlara da 25’er lira vermişti. 

Herkes yemek yerken imamın radyo frekansıyla çalışan hoparlörü cızırdamaya başladı. Birkaç belirsiz sesten sonra gelen sesler olabildiğince netliğiyle şimdi yemek yenilen bahçenin ortasındaydı. Aksilik bu ya, imamın radyo frekansıyla çalışan hoparlörünün frekansıyla, yan inşaattaki çalışan ustaların telsiz frekansları karışmıştı. Belli belirsiz birkaç sesten sonra ilk duyulan sesin sahibi mevlitte karnını doyurup inşaata çıkan ustaydı:

-Ben yukarı çıkmadan ekmek arası alıp geleceğim. Size de yaptırayım mı?

Yukarıdaki usta bu kez mandala bastı:

-Mevlitte niye doyurmadın karnını da ekmek arası almaya gidiyorsun?

-İnin aşağıya da siz doyun bakalım doyabiliyorsanız o yemekle!

-Neyi var ki yemeğin, lezzetli mi değil?

-Lezzetine bir şey dediğim yok. Usta kısıtlı imkânlarla elinden gelenin fazlasını yapmış da bizim Kemal abi milleti mevlit yemeği veriyorum diye toplayacağına kuşlara ekmek doğrasa daha makbule geçermiş. Çorbaya üç, pilava iki kaşık salladım yemek bitti. Allah yalanı sevmez, kalan pirinç tanelerini toplamak için kaşığın ucunu sürdüm. Bir de onu da sayarsanız üç kaşık yani.

-Ulan, yine mi paraya kıyamamış o cimri! Tamam, pintisin de babanın mevlidinde bari yapma ahmak adam! Arkandan dünya laf edecekler farkında değilsin, sersem herif!

Kemal daha fazla hakarete dayanamayınca kapatmak için hoparlöre uzandı. İmam, tazı çevikliğiyle Kemal’in kolunu yakalayıp hoparlörü kapatmadan diğer tarafa aldı. Konuşma kalan yerinden devam ederken Kemal olduğu yerde kala kaldı.

-Bir de mevlit diye toplamış insanları… En azından ekmek bari ver, ekmeği katık etsin insanlar. Neymiş, beyaz ekmek vücuda zararlı diye kurutulmuş ekmek veriyormuş. Ulan, kurutulmuş ekmeği ekmekçi Nadir’den “tavuklara veriyorum” diyerek alıp kurutup millete verdiğini bilmeyen mi var? Âlemin uyanığı sensin ya! Neyse, ben gelene kadar çocuklar dördüncü kata ytong tuğla çıkarsın. Yavaştan dördüncü katın salon duvarını öreyim.