MERASİM 4

Ağır adımlarla yaklaştı Şadi, yaşı görüntüsünden büyük arabaya. Nebi , dişinden tırnağından artırıp aldığı bu araca gözü gibi bakar, deyim yerindeyse onsuz dışarı adım bile atmazdı. Çoğu zaman arkadaşları “işemeye bile arabayla gidecek nerdeyse” diye alay etse de Nebi bunları umursamazdı. Sevdiğine tutkuyla bağlanıyor insan, bu illa ki bir canlı olmuyor; bazen araç, bazen bir eşya, bazen de evcil bir hayvan. Kapıyı açar açmaz karşısında buldu Nebi, Şadi’yi. Hep birlikte bagaja yürüyüp cenazeyi çıkarmak için bagajı açtılar. Hepi topu yedi kişiydiler, o yüzden tabutu hep birlikte yüklendiler. 

Mezarlığın önünde duran teneşire tabutu koyup cenaze için safa durdular. İmam en önde yönünü kıbleye dönmüş, cübbesinin önünü toplayıp her zamanki gibi “Safları sıklaştıralım arkadaşlar.” dedi. Nebi zaten yedi kişi olan cenaze cemaatinin ne kadar sıklaşabileceğini kestiremedi. Belki de o an; “Hocam cemaat yokken geniş, geniş kılsak ya. Alan zaten olabildiğince büyük.” demek istedi. Ama kırdığı potlar aklına geldiği için vazgeçti. Namazı kılıp tekrar tabutu yüklenirken Nebi, Şadi’nin kulağına eğildi:

-Bir iki ağlama da burada mı yapsak Şadi kardeşim. Sona yaklaşıyoruz ne dersin?

-Kime ağlayacan Allah aşkına Nebi abi. Hoca ile bana mı?

-Öyle deme Şadi. Ben profesyonelim, istersen sadece sana da ağlarım. İşim bu benim.

-Yok, abi kalsın. Sağ olasınız yeterince ağladınız.

-Kesinti olmayacak değil mi kardeşim. Konuştuğumuz gibi.

-Ne kesintisi abi ?

-Parayı diyorum anlaştığımız gibi demi. Burada ağlamadınız diye kesmezsin inşallah.

-He yok abi merak etme tas tamam alırsın bin lirayı.

-İki de gömlek var kardeşim. Üst baş yırtmalı, yerlerde parende atmalı paketi yapmıştık sana.

-Onu unuttum abi. Tamam, iki de gömlek var. Markası ne demiştin abi?

-Burada söyleyip reklamını yapmayım. Özelden şimdi sana yazarım.

Mezarın başına takıla takıla, düşeyaza vardıklarında köyden iki delikanlı onları bekliyordu. Kürek elinde yere çömelmiş olan kısa boylu olan söze koyuldu:

-Şadi abi imanımız gevredi. Toprağa su değmeye değmeye kartlaşmış, badem gibi olmuş. Ben vurdum kazma geri geldi, küreği sapladım küreğin ucu eğildi.

-Kes ulan tantana yapmayı! Beş kuruş fazla alacam diye insanı cenazesine de ağlattırmıyorsunuz hırbolar. Hadi alın da hakkınızı yürüyün adiler! 

İmam başını bir sağa, bir sola çevirip “inna sabirin” dedi. Çömeldi, Kur’an okumaya başladı. Bu sırada tabutun kapağı açılmış, Şadi mezarın içine girmiş, diğerleri de merhumu çıkarmaya çalışıyordu. Hep birlikte yüklenince tereyağından kıl çeker gibi merhumu tabutun içinden çıkardılar. Çıkarır çıkarmaz ortalığa yayılan kokuya kayıtsız kalamadılar. Kör Necip acıkmış olacak ki Nebi’yi dürtüp:

-Merhum da Karaköy poğaçası gibi kokuyor Nebi. Kırıldım acımdan yemek verecek mi bunlar?

-Ben de bilmiyorum. Organizasyondan haberim yok, yemek vermezlerse en kötü Şadi’den domates, ekmek isteriz.

-İsteriz elbet isteriz. Neyse hoca bize bakıyor.

Diyerek Nebi’yi susturdu. El birliğiyle kaldırdıkları cenazeyi mezarın içinde bekleyen oğlu ve yeğenine verip toprak atmak için geri çekildiler.