KÜLÇE ALTIN

Adına kurşunlar yaktığım Şeref dayım, ben elimden geldiğince anlatayım sen temize çekersin. Olay Erzurum’da geçiyor. Olayın içinde ben de varım. Sen olay örgüsünü nasıl anlatırsın bilmem. Kahramanlarımız Cemal ile Yunus emmi. Cemal; babam olur bu arada. İki kafadar 55-60 yaşlarındalar, çocukluk arkadaşları ve sanayide kamyon makası işiyle uğraşıyorlar. 

İkisinin de dükkânları var ve maddi olarak çok iyi durumdalar. Lakin vazgeçemedikleri tek hobileri; altın arama. Gençliklerinden beri bu illetin peşini bırakmamışlar, binlerce lira harcamışlar ama elde avuçta buldukları bir şey yok. Aslında altın bulmalarına da gerek yok. Evler, arabalar üst üste duruyor ama takıntı işte…

Bir gün amcam Cüneyt, uzun yol otobüslerini satıp 5 külçe altını bizim dükkana getirdi. Babamın, yerinden hareket etmeyen bir çelik kasası var. “Koy, burada sağlam dursun.” dedi. Altınları attık kasaya. Komşu dükkanımız galerici Mahmut abi, altınları kasaya koyarken görünce:


– Cemal abi, ben bi şaka yapayım ama bana destek olun, dedi.


Bizimkiler de “Eyvallah yap, seni görelim.” dedi. Organizasyon yapıldı, Mahmut abi bir iki dükkân komşusunu daha alıp, babamın kankası Yunus emminin yanına yalandan çay içmeye gitti. Üç beş çay içip sohbet ettikten sonra:


– Yunus emmi gözün aydın, Cemal abiyle sonunda muradınıza ermiş, altını bulmuşsunuz herhalde? Kimseye de demiyorsunuz, diye ufaktan söylenmiş.


Tabii Yunus amcamız “Yok oğlum, ne altını?” falan diye söylendikten sonra, Mahmut abi:


– Valla emmi, biz iki gün önce Cemal abinin dükkândaydık. Kasadan para çıkarırken gördük, kasaya külçe külçe altınlar dizmişti. Biz de altını buldunuz sandık, acaba senden gizli buldu da sana mı söylemedi, demiş.

Başta Yunus emmimiz inanmasa, Cemal yapmaz etmez dese de gerek Mahmut abinin tiyatroculuğu gerekse diğer misafir esnafların onaylaması içine şüphe düşürmüş. En son üç dört dükkân ötemizde bulunan Yunus emminin paçaları sıvalı, gömleğinin yakaları iki üç düğme açık, suratı kıpkırmızı halde abdest terlikleriyle bizim dükkâna koşarak geldiğini gördük.

 İçeri girince sadece “Cemal! Cemal!” diye bağırıyordu. Koşarak üst kata çıkıp ofise daldı. Peşine de Mahmut abi ve diğer tiyatro tayfası… Yunus emmimiz “Kasayı aç bakacağım, Cemal sen bana yanlış yaptın. Kasayı aç bakacağım!” diye sayıklıyor ve inliyordu. Babam ise kasada bir şey yok, hem anahtarı da yok diye işi uzatıp iyice Yunus emmiyi çıldırtıyordu. En son gözü dönmüş şekilde çay ocağındaki limon bıçağını eline geçiren Yunus emmiyi görünce, araya girip hemen şakayı açıkladık ve kasayı açıp altınları gösterdik. 

Yaklaşık 15-20 dakika, kahkahalar atarak planı anlattık ama inanmadı. Amcamı arayıp altınlar benim dedirttikten sonra biraz sakinleşip ferahladı. Günün sonu Yunus emmimizin “Gardaşlar benim çarpıntım var, tansiyonum çok yükseldi herhalde.” demesi üzerine Araştırma Hastanesi acilinde bitti. Okuyanların tümüne saygılar sevgiler…

RIDVAN YILMAZ