BEKTAŞİ’NİN MESCİDİ

Yıllarca yanıp piştiği, saz çalıp cem yürüttüğü dergâhta artık sırası gelen baba erenleri piri yanına çağırıp:

-Ey baba erenler! Yıllardır ocağımıza hizmet, hürmet edersin. Hamdın, piştin artık yanma buralarda sen de git falan yerde pirliğini yap artık ocaktan özgürsün, demiş. 

Baba erenler pir olmanın da kıvancıyla atmış kendini yollara. Dere geçmiş, tepe geçmiş. Dağ atlamış, tepe atlamış en sonunda pirlik yapacağı şehre akşamüstü varmış. Sağa sola bakınmış ama aradığını bir türlü bulamamış. O sırada yanından geçen sakallı softaya baba erenler yerden selamı verip:

-Hemşerim sabah beri arar dururum. Ben mi karıştırdım, aklım mı bana oyun eder? Mescit şu sokakta değil miydi?

-Yok, hemşerim sen karıştırmışsın. Mescit o sokakta değil şu karşı sokağın başında.

-Nasıl yahu o sokakta, o sokak meyhanenin olduğu sokak değil mi?

-Tövbe de imanım. Meyhane o sokağın dört sokak altında, en sonda.

-Hay Allah senden razı olsun softa baba! Gidip mescide varayım, diyen Bektaşi o sokağın dört sokak altına iner, en sondaki meyhaneye girer.