BEKTAŞİ’NİN GÖMLEĞİ

O sene öyle bir kuraklık olmuş, öyle bir kuraklık olmuş ki toprak damar damar çatlamış susuzluktan. Ağaçlar boynunu bükmüş, cümle hayvanat yollara düşmüş kuraklıktan. Eğer böyle giderse demiş köylü, öleceğiz hepimiz açlıktan.

Tam böyle günler hüküm sürerken Bektaşi dervişi geçmekteymiş o sıra köyden. Yalvarmışlar, yakarmışlar Derviş Baba kurtarsan kurtarsan sen kurtarırsın bizi bu kuraklıktan, hele bir dua et bize, demişler. Dayanamamış Bektaşi dervişi kabul etmiş. Yalnız bana bir tas su getirin bakalım, demiş. Koşar adım suyu getirdiklerinde Derviş Baba suyu başından aşağı döker ve sırılsıklam olan gömleğini çıkarır bir taşın üstüne serer.

Sermesiyle birlikte karabulutlar köyün üstüne çöker. Bir tufan, bir fırtına kopar ki sormayın gitsin. Göz gözü görmez bir yağmur başlar. Köylü onca zaman sonra yağan yağmurun altına kendini atar, sonra gelir Bektaşi’nin ayaklarına kapanır:

-Ey ulular ulusu, ey mübarek adam sen bir evliya, sen bir seçilmiş kişisin, diyerek Bektaşi’ye övgüler dizerler. Bozmaz hiç istifini Derviş Baba alır gömleğini serdiği taştan:

-Ben ne seçilmiş kişi, ne de evliyayım. Bu ara yukarıdakiyle biraz aram açık, gömleğim kurumasın diye yağdırıyor da yağdırıyor.