BEKTAŞİ’NİN RİCASI

Zamanın behrinde bir besili öküzü, bir uyuz eşeği olan Bektaşi huzur içinde yaşayıp gidermiş. Gidermiş de besili öküzün sütünü satıp kazandığı parayı uyuz eşeğin yemine anca yetiştirirmiş. Eşekte sürekli yem yer ama hiçbir işe yaramazmış. Baba erenlere öldür eşeği deseler de “Canı veren Allah, ben alamam.” diyerek bu lafı edenlere karşı gelirmiş. 

Gel zaman git zaman baba erenler artık iyice bunalmış. Çıkış kapısı da bulamayınca açmış ellerini havaya:

-Ey yeri göğü yaradan tanrım! Ben artık bu uyuz eşeğe yem yetiştiremiyorum. Bana eşeği öldür diyen çok ama canı veren sensin ben canını alamam. Gel bu eşeğin canını al kurtar beni, demiş.

Ertesi sabah ahırın kapısını açınca baba erenler şoka girmiş. Uyuz eşek sapa sağlam ayakta, besili öküz ters gelmiş yatıyor. Bir yaygara koparmış ki Bektaşi, ortalık sesinden yıkılıyor. Komşular koşarak Bektaşi’nin etrafına gelince baba erenler haykırıyor:

-Ey ahali, ey Muhammed ümmeti komşular! şu yerde yatan nedir?

Komşular hep bir ağızdan:

-Öküzdür baba erenler.

-Ya şu ayakta duran nedir?

Komşular yine hep bir ağızdan:

-Eşektir baba erenler.

Sorduğu sualin cevabını alan baba erenler ellerini gökyüzüne kaldırıp:

-Ey uğruna kurban olduğum! Ayda yılda senden bir ricada bulundum. Bunca komşu eşekle, öküzü karıştırmadı, sen nasıl eşekle, öküzü karıştırıp uyuz eşeğin canını almadın?