UMUT 8

 Saat sekizi biraz geçerek geldi Haydar’ın dayısının oğlu Ali Ekber ve eşi Funda. Haydar’ın dayısının oğlu Almanya’nın ünlü otomobil fabrikalarından birinde çalışan otuzlu yaşlarda genç ve atik bir delikanlıydı. Eşi ise aynı fabrikanın muhasebe departmanında yani yönetici katındaydı. Yaklaşık dört sene önce fabrikada tanışmışlar ve bir süre sonra evlenme kararı almışlardı. Haydar ikide bir yuvanın yakışığı nerede diye sorar, onlar ise işten güçten fırsat mı var abi, diye konuyu geçiştirirlerdi. Bu duruma en çok Haydar’ın eşi Hatun kızar, nüfus planlama müdürü mü oldun, çocukları bunaltma diye çıkışırdı. 

Ali Ekber de eve geldiğinde elinde bir sürü poşetlerle geldi. Haydar her seferinde “misafirsiniz salına sallana gelin” dese de onu gelen misafirler dinlemezdi. Çünkü Haydar da misafir gittiği evlere eli dolu giderdi. Ali Ekber ve eşi bahçeye çıktıklarında masayı hazır halde buldular. Haydar ve Mestan yemekleri ellememiş, önlerindeki servis tabağına birer parça karpuz koymuş rakılarını yudumluyorlardı. Misafirlerin geldiğini görünce hemen ayaklandılar ve yer gösterdiler. Kısa bir selamlaşma ve hal hatır sormadan sonra Hatun içerden en son gelerek Haydar’a:

-Bey, yeğenin yine poşetler dolusu erzak getirmiş haberin olsun.

Haydar sağ tarafında oturan yeğenine bakmak için biraz öne eğilip sandalye kolçağına elini koyarak kendini ileri itti:

-Ayıp oluyor yeğen sen bu evin oğlusun ne o öyle gelirken yiyecek getirmeler. Hak, Muhammed, Ali aşkına hatır koyarım!

-Haydar abi sen bizim evimize ne zaman elin boş gelirsen biz de senin evine elimiz boş geliriz. Hadi yiyecek içecek getiriyorsun anlarım da geçen geldiğinde çamaşır makinesi deterjanı almışsın.

-Yengen aldırdı oğlum onu. Yeni çıkan bir ürünmüş, siyahlar için etkiliymiş. Sen de çok siyah giyiyorsun ya, siyahları ilk günki göz kamaştırıcılığıyla giysin Ali Ekber, dedi. 

Ali Ekber karşısında duran yengesine minnet dolu gözlerle bakarak:

-Abim doğru mu söylüyor yenge?

-Sen abinin ne zaman yalan söylediğini gördün Ali’m aşk olsun. Tabi doğru, hatta ben Funda’ya da tembih ettim. Yarım ölçek ön yıkama gözüne, yarım ölçek diğer göze koyarsan etkili sonuç alırsın kızım dedim. 

-Siz yok musunuz siz. Benim büyüyüp ev ocak sahibi olduğumu hiç kabullenmeyeceksiniz, hep üstümde ana baba gibi kollayıp gözeteceksiniz değil mi?

Haydar rakısından derince bir yudum alıp peçete ile ağzını sildikten sonra peçeteyi ikiye katlayıp masanın üzerine bıraktı. Sonra Ali Ekber’e dönerek:

-Ben kabul ediyorum oğlum da yengen kabul etmiyor. Elinde büyüttü seni, benim ilk oğlum Ali diyor. Ne zaman markete alış verişe gitsek, “Bey Funda bunu sever, bey Ali’me bu yakışır” diyerek evden çok size alış veriş yapıyor. 

Ali Ekber gözleri dolu şekilde yengesi Hatun’a bakıyordu. Ve o ilk geldiği günü bir türlü unutamıyordu. O acı kaza, o büyük yıkımda bir başına kalan bu genci yetiştirip hayata atılmasını sağlayan bu iki insana Ali Ekber ne kadar minnet duysa da az geleceğini elbette biliyordu.