UMUT 6

 Zili çaldıklarında kapıyı Haydar’ın oğlu Şahan açtı. Şahan on beş yaşında, yakışıklı, yaşından büyük gösteren boylu, poslu bir delikanlıydı. Hemen önce babasına sonra Mestan’a hoşgeldiniz diyerek sarıldı. Mestan, Haydar manavda sebze meyve seçerken yandaki tekel bayiine girip bir şişe rakı alıp Haydar’a göstermeden ceketinin arasına saklamıştı. Çünkü bilirdi ki Haydar şişeyi görse kesinlikle misafirsin ne rakısı alıyorsun, diyerek şişeyi bıraktırırdı. Eve girdikleri için sorun çıkmazdı. Hemen ceketinin içinden şişeyi çıkarıp Haydar’a uzattı.

-Şunu da dolaba at da soğusun kardeşim.

Haydar biraz sitemli biraz da kızgın gözlerle Mestan’a bakarak:

-Bunu ne ara aldın baba sultan? Misafir geldiğin eve içki getirmek yakışıyor mu sana?

-Ya Haydar Efendi, hep senin adetlerin değil biraz da bizim adetlerimiz geçsin. Bizim oralarda misafir gittiğin eve elin boş sırtın yaş gidilmez.

 Haydar gülerek başını bir sağa bir sola salladı.

-İyi madem öyle olsun. Yalnız bir daha görürsem hatırını yıkarım haberin olsun!

Haydar rakıyı dolaba götürürken mutfaktan yaş ellerini havluya silerek ve yüzündeki gülümseme hiç eksilmeyerek çıktı Hatun içerden. 

-Hoş geldin Mestan kardeşim!

-Hoş bulduk Hatun abla. Ne yapıyorsun nasılsın?

-Nasıl olalım be Mestan. Allah gördüğümüzden eksik etmesin işin gücün nasıl?

-Aynı abla nasıl olsun. Bazı günler döner bitiyor bazı günler çorba.

-Senin yine dönerin çorban bitiyor, bizim Haydar’ın evde ne rakısı bitiyor ne mezesi eksik oluyor.

Haydar eşinin kendine attığı lafa kahkaha attı. Haydar da çok içtiğinin farkındaydı ama bi akşam içmeden de duramazdı. En son bir ay kadar önce kontrole gitmiş, doktor karaciğer yerine hafif bir karartı görünce herhalde karaciğer bu diyerek Haydar’a içkiyi yasak edip takviye ilaçlar vermişti. Peki dinleyen kimdi. Haydar kahkaha atınca yine eşi karşılık verdi:

-Mestan kardeşim içki içilir içilmez demiyorum, bizim ki Arap çöllerinde suya kavuşan izini kaybetmiş yolcu gibi içiyor. Akşam işten gelince bardağa öyle bir hasretle sarılıyor öyle bir hasretle sarılıyor görsen şaşırırsın.

Haydar tekrar gülümseyerek lafını böldü karısı Hatun’un:

-Hanım kadehe sarılıyorum da sana sarılmıyor muyum? Her şeyi geçtim kıskanacak bir şey kalmadı da tutup kadehten mi kıskanıyorsun beni?

-Yap sen zevzekliğini. Buzu yeni attım açma hemen buzluğu biraz donsun buzlar bekle!

-Karpuzu doğrayıp koysaydın dolaba.

-Kavun da doğradım merak etme. Mantar al dedim aldıysan kaşar da rendeledim mutfakta, tezgahın üstünde.