UMUT 11

Bizimkilerin neşesine değecek yoktu Haydar çalıp oynarken. Omuzları atarak, yavaş usul basarak keyiflice oynayıp yerlerine geçince kapı çaldı. Şahan koşarak kapıyı açıp geldiğinde kapıdan içeri giren Mestan’ın ev arkadaşı Ali’ydi. Ali’de eli boş gelmemiş, bir şişe rakı da o getirmişti. Selam vermeden önce:

-Aman Ali’m nerdesin diye bağıra çağıra yanık sesinle türkü söylüyorsun. Geldim Haydar abi buradayım, ben böyle beklediğinizi bilsem vallahi izin alır gelirdim, deyince herkes içten bir kahkaha attı. Sonra Haydar ayağa kalkıp Ali’ye sarıldı:

-Ben senin erken geleceğini bilsem gelir dükkânının önünde çalardım yiğidim. Gel hoş geldin. Şahan, Ali amcana servisle bardak getir oğlum. 

Ali hemen atıldı:

-Şahan karnım tok oğlum. Boş ver servisi sen sadece bardak getir. 

Kaşlarını yukarı kaldırıp bakınca Haydar, Şahan mecburen bardakla servis getirmek zorunda kaldı. Haydar hiç oturmadan mangalın başına geçerek mangala et dizmeye başladı. Mangalın közü hala öyle güzel harlıydı ki Haydar’ın eti ızgaraya dizmesiyle duman ve cızırtının gelmesi bir oluyordu. Izgaradan gelen kokular herkes tok olsa bile iştah kabartıyordu. Haydar o yüzden eti silme dizdi ızgaraya, dizdi ama herkesin getirdiği et üst üste böyle yirmi ızgara yapardı daha. Haydar ızgaraya eti dizip yanaştı masaya kadehini havaya kaldırarak:

-Hadi hoş geldin Ali. Size de yarasın canlar diyerek kadehini herkesin kadehine vurduktan sonra havaya dikti. Hatun hemen sitem etti:

-Yavaş iç yavaş, susamış gibi içme şu mereti. Bak millet nasıl içiyor!

-Hatun evden işe, işten eve giden adamım. Şu zıkkımı içişime bari karışma!

-İçtiğine bir şey demiyorum Haydar. Yavaş iç, önünden alan mı var?

-Allah göstermesin şimdi bir yıldırım düşse, gelip çatıdaki paratoneri düşürse, o paratoner de üst komşunun çanak antenine çarpsa, o çanak anteni tutan demir yerinden kopup başıma düşse…

-Aman ağzından yel alsın, deli deli konuşma!

-Yel alsın, sel alsın. O demir başıma düşüp benim canımı alsa şu bardakta kalan rakı arkamdan ağlamaz mı hanım?

-Bir bardak ağlar zaten arkandan Haydar. Biz kırk gece kırk gün düğün yaparız sen ölünce, bakarsın köçek bile tutarız. Duyuyorsun değil mi Mestan, ölüp gitse bizi düşünmüyor arkasından ağlayacak bardağı düşünüyor.

-Onu kastetmiyor yenge. Bardaktaki israf olmasın diye öyle konuşuyor yoksa o da seni gözünden sakınıyor.

Haydar, Mestan’ın kendine açtığı alanı yakalayınca hemen konuya daldı, böylesi pası kaçırmazdı.

-Mühür gözlüm seni elden sakınır, kıskanırım. Ben lafın gelişi öyle diyorum, kız ben rakısız yaşarımda sensiz yaşayamam gül yüzüne kurban olduğum. Bu zıkkım bir gün gider de yine biz baş başa kalırız uğruna öldüğüm.

Hatun bu sözlerden sonra baya yumuşadı. Hatta öyle hoşuna gitti ki bu sözler kalktı Haydar’ın ızgaraya dizeceği mantarları getirip mangalın yanına bıraktı.