SARKİS’İN GELİŞİ 1

 O gün Tokat Otogarı, öğle sıcağına doğru gelen İstanbul otobüsünden inen yolcuları karşılıyordu. Yazıhane Müdürü Mehmet, dışarı çıkmış, otobüsten inen misafirlere kolonya ve şeker ikram edip geçmiş olsun dileklerini iletiyordu. Otuzdan fazla otobüs firması olan Tokat’ta müşteri memnuniyeti her şeyden önce gelir ve bütün otogar personeli yolcuların keyifli seyahat yapması için elinden geleni ardına koymazdı. İşte bu an, yaşanılan da o anlardan biriydi.

Ama bugün otobüste anormal bir durum vardı. Otobüs yolcularından birisi sürekli otobüstekilere muavin vasıtasıyla şeker, çikolata ikram ettiriyor, otobüs içindeki yolcularla konuşmak için can atıyordu. Giyiminden kuşamından zengin olduğu anlaşılan bu beyefendi herkesle eski anılardan konuşuyor, sürekli mazideki güzel günleri yâd ederek gülümsüyordu. Ta ki bu gülümseme Tokat’ın girişine kadar sürdü.

Tokat, yapısı itibariyle yeşilin hâkim olduğu bir şehir olduğu için sağlı sollu bahçeler karşılar sizi şehre girerken. Ve bu adam ilk bağları görünce öyle ağladı, öyle ağladı ki otobüsteki herkesin içi bu adamın içli içli ağlamasından dağlandı. Yumruk yaptığı elini ısırıyor sürekli bir sağa bir sola bakarak hıçkırıyordu bu adam.

Farklı değildi Sarkis’in hikâyesi de. Bir zamanlar yurdu olan bu topraklardan ailesiyle birlikte çekip gitmiş, önce İstanbul, sonra Varşova derken en sonunda Amerika’ya yerleşmişti. Hınçak ve Taşnak çetelerin emperyalist güç odaklarının maşası olduktan sonra Anadolu’da uyguladığı sistematik zalimlikler, beraber yaşayan bu kardeş iki milletin köklerine dinamit döşemiş, çetelere yardım etmeyen aileler bile zamanla doğduğu topraklardan göç etmek durumunda kalmıştı. 

Bir zamanlar koştuğu bahçelere, ilk aşık olduğu kızın bağına baktı Sarkis, baktıkça doyamadı ağladı. “Ey koca Sarkis!” dedi, sonunda dünya gözüyle gördün ya tekrar vatanını; şimdi ölsen de gam yeme dedi ağladı. Üç yaşındaki çocuğun elinden şekerini alsan inanın böyle ağlamazdı, gerçi çocuk yaşta elinden vatanı alınan Sarkis’in de şekeri alınan çocuktan fazla ağlaması kimse tarafından yadırganmazdı. 

Otobüs otogara yaklaşınca Sarkis ağlamayı kesmiş, içli içli hıçkırarak gömleğinin kollarına gözlerini silmeye başlamıştı. Gömleğin kolları öyle ıslandı, öyle ıslandı ki iki kolun iki tarafı da sucuk gibi ıslandı desem bu tanımlamam abartı olmazdı. Ve otobüs perona girdiğinde; orta yaşlı, tonton amca durumundan utanmasın diye kimse kafasını çevirip yüzüne bakmadı. Sarkis ilk oturduğu koltuğun üstündeki çantayı aldı sonra katlayıp koyduğu ceketini oradan çıkardı. 

Yazıhane müdürü Mehmet, onu gülümseyerek karşıladı ama şişmiş gözlere ve ıslak gözlere derince bakarak kolonyayı uzattı:

-Hayırdır amca, ağladın mı sen?

-Yok, oğlum soğan doğradım.

-Ne soğanı bey amca?

-Almus kışlık soğanı, şaka şaka ağladım elbet…

-Bir derdin sıkıntın yok inşallah bey amcam?

-İnsanın vatandan başka derdi mi var yiğidim? Vatandan başka derdimiz mi var?

Konuşmalar sürerken az ilerden gelen gruptan en öndeki yaşlı olan bağırdı:

-Sarkis, Sarkis Hoş geldin !