PEŞİNCİ BEKTAŞİ

Günlerden bir gün, baba erenler ile imam çıkmışlar yola düşmüşler uzaklara. Dağ geçmişler, tepe geçmişler bir suyun başını görünce dinlenmek için suyun başına diz çökmüşler. İmam hazırda suyu bulmuş ya “Baba erenler, az bi’ müsaade et ben bi’ namaz kılayım.” demiş. “Tabi.” demiş Bektaşi, “Kıl imam efendi.” İmam kolları sıvayıp başlamış abdest almaya. Öyle güzel, öyle nizami abdest almış ki Bektaşi oturup imamı izlemiş. Abdest alması bitince başlamış imam namaza. On dakika olmuş, yarım saat, bir saat derken imam iki saate yakın namaz kılmış. 

Taş olsa orta yerinden çatlayacakmış Bektaşi, namazı bitirince imama usulca yanaşmış:

-İmanım bu neyin namazıdır böyle? Oturdun bir türlü kalkmadın!

-Geçmiş kazaları kıldım baba erenler. Farzıydı, sünnetiydi anca bitirdim, deyince Bektaşi müsaade isteyip namaz kılacağını söylüyor. İmam “Kıl elbet azizim. Kıl elbet.” diyerek seccadesini seriyor. Suyun başında abdest alan Bektaşi gelip seccadeye oturuyor.

On dakika, bi saat, iki saat derken Bektaşi üç saate yakın namaz kılıyor. İyice çileden çıkan hoca baba erenlere yaklaşıp:

-Baba erenler bana kızardın ama sen beni de geçtin. Bu neyin namazı böyle?

-İmanım oturmuşken önümüzdeki iki ayın namazını kılıp kalktım bi daha uğraşmam.

Aldığı cevap karşısında şok olan imam sakallarını kaşıyarak:

-O nasıl söz baba erenler, önümüzdeki namazlar hiç kılınır mı?

-Niye kılınmasın? Senin veresiyeyi kabul eden Allah, benim peşini mi kabul etmeyecek?