PERVANE 6

Nebi, cenaze mezarlığa gitmeden önce mezarlık yolundaki evlerden birini gözüne kestirmiş, üstünü başını yırtacağı bu anı herkes görsün istemişti. İki katlı binanın çatısına çıkan Nebi, cenaze alayı köşeyi dönüp altına gelince tamamen görünmek için çatının ucuna doğru adım atmaya başladı. Tam ucuna geldiği an bastığı çürük bir tahta kırılınca aşağı düşmeye başladı.

Korkudan bağırınca herkes havaya baktı. Allahtan ki bu binanın sahibi karşı köyden saman almış gelmiş, saman yüklü traktörü Nebi’nin tam düştüğü yerin altına bırakmıştı. Cenaze cemaati yürümeye devam ederken Nebi’nin düştüğü traktörden biraz saman parçaları havaya yayıldı. Nebi saman yüklü traktöre düştüğüne sevinemeden rezil olmuşluk duygusuyla hemen traktörün üstünden yere atladı. Merhumun yeğenlerinden birisi yanına gelerek:

-Abi abartmayın isterseniz. Ne arıyorsun çatının üstünde

-Kardeşim aldığımız paranın hakkını verelim istedim. Yeni gömlek pantolon yırtacağım, herkes görsün ki attığımız taş ürküttüğümüz kuşa değsin.

-Bir yerinde bir şey yok de mi abi, iyisin?

-İyiyim iyi. Kaza yapan arkadaştan haber geldi mi?

-Şükür bir şeyi yokmuş. Her ihtimale karşı müşahedede tutacaklar bugün.

-Neyse kardeşim tekrardan başınız sağ olsun. Ben işimin başına döneyim.

Koşar adım cenazeye yetişen Nebi, mezarlık önüne geldiğinde kopan yaygaranın nereden geldiğini kestirmeye çalışıyor, sesin geldiği yeri görebilmek için kalabalığın üstünden boynunu uzatarak sağa sola bakıyordu. Çok geçmeden mezarlık giriş kapısının sağ tarafında kalan çeşme başındaki insanları gördü. Biraz daha sokulunca halka yapmış insanların sakinleştirmeye çalıştığı Necip’i üstünü başını paralamış halde ağıt yakarken gördü.

-Nahiye nahiye, bucak bucak, yanmaz oldu tütmez ocak, bıraktın bizi Behlül abi, garipler eşyayı kimden alacak?

Ve Nebi de şov sırasının kendine geldiğini anladı. Öyle paraladı kendini, öyle yırttı parçaladı ki üstünü, görenler bu adamın para ile ağlayan ağıtçı değil biraz sonra defnedilecek merhumun öz evladı olduğunu zannederdi. Cenaze cemaati de ne yapacağını şaşırmış, bir Necip’i sakinleştirmek için, bir Nebi’yi sakinleştirmek için oraya buraya koşmaya başlamıştı. Yarım saat kadar hengâme böyle devam etti, en 

sonunda merhum defnedilip cenaze dağılınca Nebi ile Necip anlaştıkları parayı aldılar. Bu yüklü meblağ ile kredi kartı borçlarını ödeyecekleri içinde hafif de olsa kıvançlandılar. Cenaze evine gidip paramparça olmuş üstlerini pazar çantasında getirdikleri elbiselerle değiştirince iyice yorulduklarını anladılar. Yemeklerini yedikten sonra merhumun oğlu onları şehre giden bir araca bindirmiş araç şehre doğru gitmeye başlamıştı. Bindikleri aracın şoförü otuzlu yaşlarda genç bir delikanlıydı. Biraz sohbet muhabbet edip rahmetliyi hayırla yâd edince, şoför Nebi ile Necip’e dikiz aynasından bakarak:

-Abi sizden bir şey rica ediyorum. Müsadeniz olursa köyün çıkışındaki tekelden iki bira alıp içsem. Malum yaz sıcağı boğazlarım kuruyor, nefes alamıyorum. 

Dejavu yaşadığını zanneden Nebi kendini çimdikledi, sonra birden kükredi:

-Başlarım ulan sizin kuruyan boğazınıza, su içmek haram mı ulan bu topraklarda!

SON