PERVANE 3

-Öldün mü ulan Nebi? Kalk bi tepki versene! Nebi oğlum kalksana, oğlum kime diyorum?

İçtiği biralar yaz sıcağında kafasına giren şoförü iki kez uyardı Nebi ile Necip ama o dinlemedi. Hala ısrarla arkaya dönerek konuştuğundan karşıdan gelen kamyonun şeridine girdi. Önüne döndüğünde kamyona çarpmasına sadece beş on metre mesafe kalmış, panikle direksiyonu kendi şeridine kırınca araba şarampolden aşağı yuvarlanmıştı. Şoför baygın halde önde yatıyor, Nebi ise Necibin kucağında inliyordu. Necip bir kaç sefer daha dürtünce Nebi gözünü nihayet açtı:

-Kulağımda bir çınlama var, sanki kulağım koptu. Kulağım mı koptu lan benim, nerde kulağım?

Savrulmanın etkisiyle Nebi kulağını kapıya çarpmış, şükür bir şey olmadığından sadece kulağı uyuşmuştu. Necip ceket cebinden cep aynasını çıkarıp Nebiye uzattı. Nebi önce kulağına sonra yüzüne bakınca herhangi bir yaralanmanın söz konusu olmadığını anladı.

-Oh çok şükür, ucuz atlattık. Necip bu adi öldü mü yoksa, sapanla taş yemiş serçe gibi hareketsiz yatıyor. Dürt hele şu namussuzu!

Necip hemen kapısını açıp arabayı dolandı. Gidip şoförün kapısını açarak adamın kafasını direksiyondan kaldırdı. Şoförün direksiyona vurduğu için kafasının sağ tarafı hafifçe kanıyor, dışarıdan bakıldığında başka bir yaralanması olmadığı belli oluyordu. Necip belinden tutarak adamı kaldırıp arabadan çıkardı. Sonra biraz soluklanıp iki koltuk altına girerek adamı yere yatırdı. Güneşin sıcağı şoförün yüzüne vuruyor adam belli belirsiz bir tonlamayla yerde inliyordu. Nebi ise Necip adamı indirirken işemeye gitmiş, elleri ayakları titrediğinden biraz da üstüne işeyerek geri gelmişti.

-Sadece başı kanıyor Necip, iç kanama falan olmasın.

-Merak etme ambulansı da merhumun ailesini de aradım. Gelirler birazdan.

-Öğlen sıcağında nar şerbeti gibi iki birayı soluksuz içti az kalsın bizi de yanında götürüyordu namussuz. 

-Ayıp oluyor Nebi Abi. Namussuz diye hakaret ettiğin adam namusu için Fransa’ya gitmedi.

-Git ulan adi adam. Sen Fransa’ya gitmeyeceksin diye bizi eşekler cennetine yolluyordun .

-Tamam, Nebi sakin ol, şükür kimseye bir şey olmadı.

Nebi’nin sözlerine gözlerini açmadan cevap veren şoför konuşma bittikten sonra gözlerini açtı. Güneş ışıkları gözlerini yaktığından oturduğu yerden kalktı. Az ileride gölge bir yer görünce gitti oraya oturdu. Necip’se, Nebi’yi ikna etmeye çalışıyor, gidelim biz de yanına gölgede oturalım diyordu. Ölüm korkusunu biraz önce en derinliklerine kadar hisseden Nebi, Necip ne derse gidip şoförün yanına oturmak istemiyor, arabanın çevresinde, sıcağın altında üstelik elindeki sigarayı içerek dolanıyordu. On, on beş dakika sonra iki araç kaza yapan arabanın şarampole uçtuğu yere geldiler. Arabadan hızlıca inip kazanın başına geldiler. Şoförü sağlam görünce sevinip sarılıp kucaklaştılar. Nebi ise Necip’e seslenerek:

-Biz yedi kat dış kapının itiyiz herhalde… İnsan gelir bizim de hal hatırımızı sorar, nasılsınız, der. Adamların cenazesine ağlamaya gidiyoruz diye az kalsın bizim anamız ağlıyordu, hiç, şunlara bak. Kime diyorum ben?

-Boş ver oğlum onların hal, hatır sormasına mı kaldık. Hah! Bak geldi ambulans, yürü!