NAKİ DEDE

‘86 senesinin kasvetli bir sonbahar gününde, Alevi dedesi olan Naki Sivas, Koçgiri beldesi civarına gelir. Burada dinlenmek isteyen Nâki, yakında bulduğu bir köye kendini atar. Hava kararmak üzeredir. Köyün içerisinde bir süre gezinen Nâki, damında koyun bulunan bir evi bir süre gözetledikten sonra kapısını çalar. Ev sahibi olan Cafer kapıyı açar. Kapıda Alevi dedesini gören ve kendisi de Alevi olan Cafer heyecanla:

“Dedem, hoş geldin sefa geldin, pirimiz üstadımız Bektaş Veli’nin aşkına, haşre dek yanan yakılan aşikanın aşkına, hoş geldin dedem sefa geldin.” diyerek dedeyi içeriye buyur eder.

Nâki hemen odanın en sıcak köşesine kurulur. Bu sırada Cafer köyün muhtarına ve diğer önde gelenlerine haber vermesi için evin küçük oğlunu yollar.

Diğer konuklar gelene kadar Cafer ve Nâki bir süre sohbet ederler.

Muhtarın ve köy ahalisinin de sohbete katılması ile sohbet gittikçe koyulaşır. Fakat üç gündür boğazından tek lokma geçmeyen Nâki’nin aklındaki tek şey yemektir. Nâki, iş böyle devam ederse yemek ikram edilmeyeceğini düşünerek bir anda yüksek bir sesle:

-Pir yoluna koyun başı,
Bilin bunda, görün işi, 
Tabibin bulmayan kişi 
Azar yara, keşen olur. 

Diyerek bir deyiş söyler ve Cafer’in damında bağlı bulunan koyunu tarif etmeye başlar. Nâki koyunu tarif ettikçe tüm ahalinin yüzünü bir şaşkınlık kaplar. En sonunda muhtar Cafer’in kulağına eğilerek:

“Cafer bu öyle sıradan bir dede değil, erenlerden bu erenlerden.” der.

Cafer şaşkın şekilde Nâki’nin yüzüne bakmaktadır.

Nâki, hala ne kast ettiğini anlamayan bu kalabalığa içten içe sinirlenerek:

“Eee Cafer, doğru bildim mi? Var mıdır senin böyle bir koyunun?” der. 

Cafer: 

“Evet dedem vardır.” der

Bunun üzerine Nâki:

“Madem öyle, madem doğru bildik o halde o koyunu kesin de hem şu keramet sahibine hem de köylüye ikram edin. Bu hayrı işlemek gerek.” diyerek arkasına yaslanır.

Cafer ve beraberindeki birkaç kişi hızla yerlerinden fırlar ve dama doğru koşarlar. Cafer ve arkadaşları koyunu keserken, Cafer’in eşi de pilav yapmak için mutfağa geçer. Cafer koyunu kesip etlerini kavurmalık olarak ayırdıktan sonra bunları eşine teslim eder ve Nâki’nin yanına geri döner.

Bir süre sohbetten sonra Cafer’in eşi, Cafer’i tepsileri içeri taşıması için mutfağa çağırır. Evin hanımı kavurmalıklar soğumasın diye onları tabağın altına, pilavı da onun üzerine koyar. Cafer tepsileri bir bir içeri taşır ve Nâki’nin yanındaki yerine oturur.

Nâki tabağı eline alır, bir sağına bakar bir soluna bakar. Kavurmanın olmadığını düşünerek hiddetle Cafer’e dönerek:

“Bre gafil, bre er-i cahş! Hani bunun eti? Ben sana; koyunu kes demedim mi? Senin malın bu erenden, bu meclisteki canlardan daha mı kıymetli? Püüühhh!” diyerek ayağa fırlar.

Saatlerdir dedenin gönlünü hoş tutmaya çalışan Cafer, en sonunda dayanamayarak:

“Bre utanmaz arlanmaz dede! Damdaki koyunu oturduğun yerden görürsün de tabağın altındaki eti mi göremezsin? Çabuk çık bu evden!” diyerek Nâki’yi evden kovar.

ANONİM