MEVLİT YEMEĞİ 2

Önde Kemal, arkada Nebi ve Necip mevlidin okunduğu bahçeye usul adımlarla girdiler. Mahallenin imamı bu sırada ileri doğru sallanarak dua ediyor, diğerleri ise başlarını öne eğmiş imamı dinliyordu. Sessizce imamın sağ tarafına sırayla dizildiler. Nebi oturur oturmaz bir şey fark etti. İmamın sesi gerçekten büyüleyiciydi ama yaka mikrofonun cızırtısı imamın sesini ciddi manada gölgeliyordu. Çok sürmeden imam El Fatiha diyerek mevlidin ilk kısmını tamamladı. Sonra Nebi ile Necip’e dönerek:

-Hoşgeldiniz arkadaşlar. Nasılsınız?

Nebi kendini sandalyeden hafif öne doğru iterek ellerini karın hizasında bağladı:

-Çok şükür hocam, siz nasılsınız?

-Hamdolsun, Allah bugünlerimizi aratmasın. 

Mevlidin ilk kısmı bitince, Kemal’in akrabaları birerli ikişerli demir tabildot tabakları alıp aşçının önünde sıraya dizildiler. Aşçı Bekir, Kemal’in kapı bir komşusu, öğretmenler evinden emekli bir aşçıydı. Emeklilik günlerini yakın çevresinin düğün, nişan ve mevlit yemeklerini yaparak geçiriyordu. Herkes sıraya dizildiğinde Aşçı Bekir mevlit sahibi Kemal’i yanına çağırdı. Kemal koşar adım Bekir’in karşısına gelip dikildi:

-Efendim Bekir abi, bana seslenmişsin?

-Kazanın kapağı açılmıyor Bekir.

-Abi etme eyleme, mevlitte de mi bahşiş istiyorsun?

-Mevlidi düğünü yok Kemal’im. Yetmiş kişilik yemek yaptık, oradan kıstın buradan kıstın. İki kişilik kahvaltı hazırlasam senin verdiğin paradan daha çok kazanırdım. 

Kemal daha fazla rezillik çıkmaması için elini cebine attı. Çıkardığı desteden elli lira çıkarıp Aşçı Bekir’in cebine tokaladı:

-Yeter mi abi?

-Gülbey’in güvercinlerine yem parası mı atıyorsun dürzü? Yüz daha öksür bakalım!

Kafasını sağa sola büken Kemal, aşçı Bekir’in ısrarını görünce daha fazla uzatmayıp elini tekrar cebine attı. Cebinden çıkardığı yüz lirayı aşçının sağ cebine tokaladı. Aşçı Bekir “tamam” manasında kafasını sallayınca, Bekir tam dönüp yerine doğru gidecekken bu kez yeğeni Süleyman kolundan yakaladı:

-Amca altı kişiyiz. Kelle başı yüzer lira da bize öksür.

-Ulan ne parası? Mevlit okunan adam senin deden, terbiyesiz adam insan para istemeye utanır!

-Rahmetlinin sağlığında bir bardak suyunu içmişliğimiz yok amca. Bostanın meyvelerini hep sen topladın. Biz isteyince; “Sapları kaldı.” diye bizi oyaladın. Öksür altı yüz lira!

Kemal, yeğeni Süleyman’ın sözleriyle dona kalsa da parayı vermekten başka çaresi yoktu. Çünkü Süleyman parayı almasa yemek dağıtmayacaklar, Kemal de mevlitteki misafirlere rezil olacaktı. İstemsizce elini tekrar cebine atıp yeğenine; “Haram zıkkım olsun, şifayı bu paradan bulacaksanız da şifası nasip olmasın.”, diyerek altı yüz lirayı uzattı.