MEVLİT YEMEĞİ 1

Nebi ile Necip hazırlıklarını tamamlamış, yakın arkadaşları Kemal Sondajcıoğlu’nun babasının mevlidine gitmek için yola koyulmuşlardı. Mevlide ağlamaya gidecekleri evi Kemal’in babası Ahmet otuz sene önce köyden gelip karayollarına başladığında borç harç yaptırmıştı. Ev iki katlı kâgir bir yapıydı. Önünde geniş bir bahçesi, bahçeyi sağlı sollu çevreleyen meyve ağaçları vardı. Tokat’ın müteahhitleri defalarca bu binayı kat karşılığı almak istemişler, Kemal ve babası cennet köşesi olan bu evi vermeye yanaşmamışlardı. Öğlen namazı bitince ilk imam geldi eve.

Elinde küçük bir hoparlör ve mikrofon ile. Bu hoparlör ve mikrofon radyo dalgasıyla yayın yapıyor ara sıra başka frekanslarla karışınca imamı ister istemez zor duruma sokuyordu. İmam geldikten birkaç dakika sonra, birerli ikişerli, mahalle sakinleri Kemal’in bahçesine mevlit dinlemek için gelmeye başladılar. Geldiklerinde ilk imamla karşılaşıyorlar sonrasında sol uzak köşede mevlit yapan aşçı ile karşılaşıyorlardı. 

Sıcak bir gün Tokat gününde, gölge yerlere sine saklana yürüyen ikili yirmi beş dakika sonra Kemal’in babasının evine varmıştı. Bahçe kapısını açarken ayağı takılan Nebi’yi, tam düşecekken bel kemerinin arkasından Necip yakalayınca, Nebi’yi iki hamlede ayağa kaldırdı. İkiliyi gören Kemal, oturduğu yerden koşar adım gelerek ikilinin koluna girip dışarı çıkardıktan sonra kapıyı kapadı.

-Aman abi! Sakin ol, kavurmanın kokusunu aldın herhalde? Anlaştığımız gibi takla atıp, bağırıp çağırıp yaygara koparmak yok.

Nebi, tamam manasında başını sallayarak:

-Evet, anlaştığımız gibi. Ahmet amca hakkında iyi konuşup onu öveceğiz. Zaten verdiğin paraya bağırıp çağırıp ses tellerimi deforme edemem. Biliyorsun ben ekmeğimi sesimden kazanıyorum.

Kemal kafasını bir sağa bir sola büktü. Hafif gülümseyerek: 

-Ulan, duyan da Maksim gazinosunun assolisti sanacak. Lafa bak, ekmeğini sesiyle kazanıyormuş(!)

-Bizi buraya ağlamaya mı çağırdın, yoksa atışmaya mı? Tercihini yap, tarafını seç de ona göre ben de gardımı alayım.

Necip ortalık gerilir gibi olunca, gözlerini sildiği kırık beyaz rengine dönmüş aslında yıkansa kar gibi olacak beyaz mendilini katlayıp ceket cebine koyduktan sonra: 

-Arkadaşlar isterseniz içeri girip bizi bugün burada buluşturan asıl konuya bir an önce geçelim. Yoksa beyhude laflarla burada akşama kadar vakit tüketmiş olacağız. Ayrıca bizim dakikamız para Kemal, buradan çıkıp evde prova yapmamız lazım.

Kemal gözlerini Nebi’den ayırıp Necip’e sabitleyerek:

-Vallahi bu işin PR kısmını çok iyi yapıyorsunuz. Sade bir ağıtçıdan, sahne sanatlarının olmazsa olmazı gösteri topluluğu olarak nasıl kabul ettirdiniz kendinizi hala şaşırıyorum. Başka biri olsa, yarmaya buğdaya ağlar. Siz gelmeden bir de yiyeceğiniz yemeğin listesini verip kendinize kulis istiyorsunuz. Hadi kulisi istediniz, yaptığınız işin ön hazırlıkları var da neden yemek servisini kulise istiyorsunuz? 

Nebi ciddiyetle gerilerek cevap verdi:

-Eğer biz geleneklerimizi modernize edip yeniçağa aktaramasaydık, çoktan piyasadan kaybolup giderdik. Ne diyor Heraklitos; Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir.