MERASİM 5

Şadi ile yeğeni cenazeyi alıp mezara yerleştirirken epey bir gözyaşı döktüler. Dünya hali böyledir işte hemşerim. Kimin kucağına doğduysan, onu kucağına alıp mezara koyan sen oluyorsun. Şadi ve yeğenin gözyaşları, Nebi ve Necip’in gözyaşları gibi profesyonel değildi. Su götürmeyecek kadar gerçekti. İnsan böyle anlarda o mezarın üstüne kapanmasını diliyor ve o an merhumun etrafına ördüğü kiremidin onları sonsuza dek ayıracak sınır olduğunu biliyor ya en çok bu acı aslında. 

Bir yandan kiremitleri merhumun etrafına dizen Şadi, öyle usul, öyle duyulmaz sesle : “Yattığın yerler incitmesin babam.” dedi ki Nebi’nin bile boğazı düğümlenip gözpınarlarından iki damla yaş süzüldü. Kör Necip baktığında Nebinin yanaklarından akan inci tanelerini görünce:

-İşine duygusallığı karıştırırsan kaybeden sen olursun Nebi. Ne dedi bize el veren Hacı Vasfi Baba: “Sinirleriniz bir kaya gibi sert, vücudunuz bir tazı gibi atletik olacak.” Tabi biz ilk başta vücudumuz neden atletik olacak anlamadık ama zamanla olayı kavradık. O yüzden sakın işine duygusallık karıştırma kardeşim.

-Ulan şu sözlerini duyan da yüz seksen yıllık Alman devi bi fabrikanın mütevelli heyetinden sanacak. İşime duygusallık karıştırmamalıymışım. Bak hele sen şu badem gözlüye, farkında mısın bilmiyorum ama ekmeğimizi gözyaşı ve acıdan çıkarıyoruz. Ne olmuş bir gün şurada insani duygularla oturup ağlasam?

-Ben seni toplayım diye dedim kardeşim. Ben de çok kötü durumdayım. Sarılsan üç gün yerimden kımıldamadan hem vallaha, hem billaha zır zır ağlarım.

İmamın Nebi ile Necip’in konuşmaları dikkatini dağıtmış olacak ki dua okurken birden sesini yükseltti. Bu imamın ; “sessiz olun bre zındıklar, duayı karıştıracam sizin yüzünüzden!” deme şekliydi. Durumu anlayan ikili, sessizliğe bürünüp mezara bakmaya başladılar. Çok sürmeden Şadi ve yeğeni mezar tahtalarını koyunca dışarı çıktılar. İmamın o an mezar tahtaları dikkatini çekti, duasını bitirip Şadi’ye:

-Ağaçlar çam mı Şadi?

-Çam hocam. Rahmetli iki sene önce şehirde biçtirip getirmişti. Bugün, yarın ölürüm bir de mezar tahtalarım için uğraşmayın, demişti.

-Güzel semaver tutuşturur çamın çırası.

-Efendim hocam?

-Güzel semaver tutuşturmuştur rahmetli diyorum biçtirdiği çamın artanlarından.

-İnan hiç dikkat etmedim hocam. 

Konuşmaları sürerken ilk Nebi aldı küreği eline. Gerçekten toprak, mezarı eşen çocukların dediği kadar vardı. Kürek toprağa saplanmıyor, adeta toprağı olduğu yerden söküp almaya çalışıyordu. Necip de ilk küreği sallayınca anam dedi ve topraktan seken kürek onu olduğu yere devirdi. Düşerken takma gözü yerinden çıktı ve usta bir golfçünün son atışını yapıp tribünleri selamladığı top gibi göz yuvarlandı, yuvarlandı mezarın içine düştü.

Herkes eğilip baktığında göz de onları izliyor gibiydi. Nebi ,yerden Necibi kaldırıp hemen mezarlığın içine atlayıp gözü eline aldı, üstüne bir iki kez sürüp cebine koyduktan sonra yukarı tırmandı. Necip düşen emanetini alıp yerine takarken, imam bu olanlara anlam veremez biçimde bakıyor, içinden de; “Ya sabır çattık belaya!” diyordu.

Necibin bıraktığı küreği eline alan Şadi, babasının üstünü, uykuya yatacak nazlı bebeğin üstünü örter gibi toprakla örtmeye başladı. Yeğeni ise daha bir küreğin ucunu doldurmuş gerisini doldurmak için çabalıyordu.