KREUZBERG 4

Çıt çıkmıyordu o gün Kreuzberg sokaklarında. Mestan döner takmadı, Haydar bakkalından satış yapmadı, Ali çalıştığı lokantaya gitmedi. Hepsi başları önünde gelen kötü habere üzülüyor, çaresizlikten hepsi ağlayarak oturuyordu. Dünki konuşmadan sonra herkes işlerine dağılmış, normal yaşantısına devam etmeye başlamıştı. Gece Kreuzberg sokaklarında itfaiyeler dolanmaya başlayınca herkes yatağından sıçradı. Sokaklarda koşmaya başladılar, yangının nerede olduğunu anlamaya çalıştılar. 

Sonunda haber dalga dalga yayıldı. Yangın Kottbusser Tor mahallesinde çıkmıştı. Herkes oraya yöneldi sonra. Kimisi evde karısını, çocuğunu bırakmış pijamasıyla koşuyor, kimisi ise vardiyadan yeni gelmiş daha yemek bile yemeden kendini sokağa atmıştı. Mahallenin başını tuttuklarında geceyi aydınlatan alevlerin yalımları gökyüzünü sarmıştı. Her bir çıtırtı koşanların yüreğini parçalıyor, evde kimsenin olmaması için dualar ederek yangına gidiyorlardı.

Varanlar hemen itfaiye ekiplerine yardım ediyor, içerde kimsenin olup olmadığını sormaya başlıyorlardı. Nitekim otuzlu yaşlarda genç bir delikanlıyı tutmaya çalışan itfaiyecileri görünce gelenlerin hepsi kahroldular. Ne yazık ki yangın, evini vardiyada olduğu zaman yakalamıştı, ateşe atlamak için çırpınan bu genç adamın feryadı arşı titretiyor, gözyaşları yangına dökülse yangını söndürecek derece gözlerinden boşalıyordu. 

Tüm müdahalelere rağmen iki saate yakın sürdü yangın. İtfaiye ekipleri evden kızın ve annenin cansız bedenini çıkardığında baba artık kendini yere bırakıp, saçlarını kökünden sökecek derecede çekerek, ciğerleri sökülecek derecede bağırarak ağlıyordu. Sade onun evi değildi yanan, yangın üst kata da sarmış, burada yaşayan Alman ailesini uykuda yakalamıştı.

Çevre halkının verdiği bilgiye göre sade bir hayat yaşayan, emekli, kendi halinde Alman vatandaşıydı bunlar. Yani dazlakların attığı molotoflar aynı zamanda kendi milletinden olan canları da bu hayattan söküp almıştı o akşam. Sabaha kadar uyumadı kimse. Haydar belki bir şişeden fazla rakı içti ağladı, ağladı saz çaldı, saz çaldı ağıt yaktı o akşam. Evin balkonuna oturup yaktı peş peşine matemleri. Acıyı meze etti Haydar o akşam rakısına, çaldığı matemlerdeki sözler de ok oldu saplandı bir başkasına. 

Sabahı böyle karşıladıklarından kimsenin ne çalışası kalmış ne de iş yapacak morali vardı. Toplandılar Mestan’ın dükkânında saatlerce sessizce, bazen de, çekerek ağladılar. Haydar bir ara toparladı kendini, taburede sağa sola hareket ederek kafasını kaldırdı.

-Ben bu acıyı Sivas’tan bilirim Mestan. Ne zaman yanarak birinin can verdiğini duysam gelir Madımağın 37 fidanı karşıma durur. 

-İnsan insanı yakar mı Haydar. İnsan insana kıyar mı kardeşim?

-İnsan insanlıktan çıktıktan sonra en aşağılık, en barbar hareketleri de yapar Mestan.

-Kız daha dört aylıkmış. Nasıl kıydınız o sabiye, nasıl ateşe verdiniz evi vicdansızlar. Hele üst komşuları Almanlar, adamlar yeni emekli olmuş o evi almışlar. 

-Bu ateş bir gün gelir onları da, onları kullanıp atanları da yakar Mestan. Hem de can evlerinden yakar.

Konuşmalar sürerken dışarıda bir hareketlenme oldu. Haydar kalkıp dışarı çıktı koşar adım bir dakika geçmeden hemen geri geldi Mestan’ın dükkânına. Telaşlı, telaşlı uzattı kafasını kapıdan:

-Kalk Mestan kalk. Karslı çocuklar geldi, bu kez kalabalıklar Killa aşireti savaş baltalarını çıkardı herhalde gardaşım. Kalk gel hele kalk gel !