KONAKLI DÜĞÜN 9

Nebi ve Şeref tekrar sahneye çıktıklarında ortalık alkıştan yıkılacak dereceye gelmişti. Bütün misafirler gülmeyi bırakmış, ekmek parası için bu işi yapan biraz önce talihsiz bir kaza yaşayan Nebi’ye destek olmak için herkes ayaklanmıştı. Nebi ne kadar vurdumduymaz görünse de aslında duygusal adamdı. Gözleri dolacak gibi olunca sahne önündeki oynama alanına taklalar atarak gitmeye başladı. 

Nebi ve Şeref oynama alanına vardığında ortada oynayan herkes meydanı bu ikiliye bıraktı. Püsküllü etekler havada dört dönüyor, beller kırılacak derecede kırılıyor, en güzel figürler yapılıyordu ki misafirler daha çok eğlenip daha güzel vakit geçirsinler düşüncesiyle.

Köçeklik çok eski bir dans sanatıdır aslında. Osmanlı zamanında sarayın en gözde ekiplerinden biri de köçeklerdir. Ta ki saraydan köçeklik kaldırılıncaya kadar böyledir. Sonrasında, Anadolu köçekleri sevdiğinden köçeklik Anadolu’da devam etmiştir. Bugün ise sınırlı da olsa bazı yörelerde icra edilen köçeklik hala birçok kesimin gözdesidir. 

İçeri gidip geldikten sonra yarım saatten fazla oldu ama bizimkilerde yorgunluk belirtisinden eser yoktu. Sanki biraz önce çıkmışçasına yerlerde sürünüyorlar, sanki davulun üstünden takla atarak oraya buraya savrulurken ilk figürlerini şu an yapıyor gibiydiler.

Bir saatten fazla oynadıktan sonra dinlenmek için içeri geçtiler. Muhtar misafirlere kulis olarak ayarladığı odada masayı donatmış onları bekliyordu. Nebi ve Şeref odaya girince sevinçten gözleri ışıldadı. Kocaman sofra yere serilmiş üstüne envai çeşit yiyecek ve içecek dizilmişti. Rakılar, biralar, viskiler, votkalar buz dolu kovalarda sofranın yanında duruyordu. 

Hemen çöküp yemeye içmeye başladılar. Muhtar ne içersiniz diye sorunca bizimkiler rakıya uzandılar. Nebi ilk dubleden büyükçe bir yudum alarak:

-Atana rahmet muhtarım. Vallahi de billahi de can geldi.

-Yarasın koçlar, hak ettiniz. Sayenizde düğün çok görkemli oluyor.

Bu kez Şeref, dublesinden büyükçe bir yudum alarak söze girdi:

-Ohh kesene bereket muhtarım. Buz gibi soğumuş namussuz, yağ gibi kayıyor imanıma!

-Yarasın koçum yarasın, şifa olsun gittiği yerlere. Nebi dişin ağrıyor herhalde yavrum, eti dörtlü beşli takıyorsun çatala.

-Aşk olsun muhtarım, yediğimizi mi sayıyorsun hiç yakıştıramadım.

Muhtar şen ve gevrek bir kahkaha atarak arkasına yaslandı. Eline aldığı kendi rakısını şerefe yapmak için bizimkilere uzatarak:

-Şaka yapıyorum babayiğitler, sizin içtiğiniz de yediğiniz de bana helali hoş olsun. İsterseniz hepsini yiyin dönerin, kavurmanın emaye kazan arkalı Nebi’m benim.

-Muhtarım, seninki üzüm yedirip, pekmez şey etme hesabına döndü valla. Burnumuzdan getirdin.

-Şaka yapıyorum ulan alınma hemen, dedikten sonra muhtar diğer odadakilere seslendi :

-Kızım Nebi amcanlara ikişer tabak kavurma ile ikişer tabak döner getirin bakalım. Önlerindeki etler soğudu.