KONAKLI DÜĞÜN 2

Saat öğlen bire doğru geldi Nebi ile Şeref’i almaya, düğün sahibi Çaylı köyü Muhtarı Adnan Şenocak. On altı senelik muhtarlığı boyunca köye hakkaniyetli davranmış, kimsenin hakkını kimseye geçirmemişti Adnan Şenocak. Bu yaptığı iyiliklerin mükâfatını köylüden bu akşam alacak, tek evladı gözbebeği Onur Eylem’e bütün köyün katılımıyla anlı şanlı bir düğün yapacaktı.

Yüz yirmi kiloluk döner siparişini duyan Nebi bile, köye minibüs minibüs çekilen malzemeyi gördüğü an küçük dilini yutacaktı. Koli koli rakılar, kasa kasa biralar, ona yakın meze çeşidiyle görkemli bir şölen hazırlıyordu akşama muhtar.

Bu düğüne konaklı demelerinin sebebi eski bir adetten gelmekteydi. İki akşam süren yemeli-içmeli düğünde köy halkı şehirden gelen misafirleri aralarında taksim edip birerli ikişerli evinde yatırıyor, alkol alan misafirler araçlarına bindirilip köyden gönderilmiyordu. Hem eski bir adet yaşatılıyor, hem de olası bir kazanın bu sayede önüne geçiliyordu.

Muhtar korna çaldıktan kısa bir süre sonra ellerinde birer bond çantası, gözlerinde gözlükle çıktı evden Şeref ile Nebi. Bu bond çantalarını zamanında oynamaya gittikleri Almancı bir düğün sahibi hediye olarak vermiş, bizimkiler de çantaları iş elbiselerini koymak için kullanmaya başlamışlardı. Ciddi tavırlarla gelip muhtara selam verip oturdular arabaya Nebi ile Şeref.

-Rus Kgb’sine espiyonaj elemanı mı oldunuz lan namussuzlar! Ne bu kılık, ne o çantalar?

dedi Muhtar gülümseyerek, Nebi çantasını kucağına alıp cevap verdi. 

-Oynamaya gittiğimiz bir düğünde hediye verdiler muhtarım. Düğünlere önceden naylon poşetin içine elbiselerimizi koyup gidiyorduk kimse bizi kaale almıyordu. Şimdi işin içine biraz ciddiyet girdi, şu çanta sayesinde adam yerine koyuluyoruz, desem yeridir muhtarım.

-Nasreddin Hoca’nın ye kürküm ye misali. Her şeyinizi aldınız de mi, eksiğiniz gediğiniz yok. İki gece sürecek düğün yatılı kalacaksınız demiştim. Unuttuğunuz bir şey varsa bekleyim alıp gelin.

Şeref o an çantasını karıştırmaya başladı. Küçük ceplere bakıp acaba unuttum mu telaşına kapıldı. Aradı deredi bulamayınca Nebi’ye döndü.

-Dayı allık sende mi bulamadım benim çantada?

-Bende, bende. Sehpanın üstünde unutmuşsun görünce aldım.

Allık sözünü duyan muhtar ön koltuktan başını kaldırıp dikiz aynasından bizimkileri süzdü.

-Allık ne alaka namussuzlar! Köçek mi geliyorsunuz yoksa Mathilda hanımın beş çayına moda ikonu olarak mı davet aldınız?

Nebi muhtarın sorusunu anında karşıladı.

-İki haftadır gündüzleri tarlada çalışıyoruz muhtarım. Marsık kediler gibi karardık.

-Ne oluyo kararırsanız, emekçi adam kararacak elbet.

-Bizim işte öyle olmuyor muhtarım. Dört sene önce yine böyle karardığımız bi günün ertesi oynamaya düğüne gittik bizi roman sandılar. Biz oynayamıyoruz dedikçe zorla roman oynattılar, o kadar oynadık ki bi ara belim çıktı sandım. Biz de ekmeğimizi belimizden kazanıyoruz, o yüzden kararmaktansa allık sürüp pembeleşiyoruz.

-Bi yaşıma daha girdim, vay anasını neler duyacağız dedi Muhtar. Sonra marşa bastı usulca araba evin önünden hareket etti.