BEKTAŞİ VE ATLI

Bir gün uzak diyarlara yol alan baba erenler varacağı menzil için az gitmiş, uz gitmiş dere, tepe düz gitmiş. Vara vara bir düzlüğe varmış. Soluklanmak için bir ağacın gölgeliğine sığınınca karşı taraftan bir atlı belirmiş. Adam bir süre sonra gelip baba erenlerin yanına durmuş. Selam verip baba erenlerin karşısında attan inmeden biraz sohbet etmiş.

 Sorduğu sorulara baba erenler ilmi cevaplar verdikçe, bu durum atlının hoşuna gitmiş. 

-Peki, baba erenler bir sualim daha olacak, bakalım bilecek misin?

-Sor elbet oğul, bildiğim bir şey ise elbet cevaplarım.

-Ey baba erenler Allah şimdi ne yapıyor bunu merak ederim.

 Sorunun münasebetsizliğine içerlese de baba erenler hiç renk vermemiş. Olanca samimiyetiyle:

-Sualinin cevabını bilirim ama o attan inip benim binmem gerekir.

-O nedendir ola, baba erenler?

-Böyle yüksek bir sorunun meali ancak yüksek bir makamdan söylenir evlat!

Atlı cevabı duyunca hemen attan inip yerine baba erenleri bindirmiş. Bu kez o Bektaşi’nin olduğu yere geçerek:

-Söyle bakalım baba erenler Allah şimdi ne yapıyor

Bektaşi, atın karnına topuklarını vurup atı şahlandırıp kaçarken:

-Ne yapsın oğul? Atı senin gibi budalanın elinden aldı benim gibi akıllıya verdi, diyerek uzaklaşmış.